Baba, sabah namazından sonra yavaÅŸça hazırlandı.Ceketi eskiydi ama temiz;
Elinde torunlarına lokum, bir de ev yapımı pekmez.
“Bir uÄŸrayayım…” dedi kendi kendine.
“Torunların saçını okÅŸayayım, gözlerine bakayım.
GülüÅŸleri evime bayram olur.”
Sitenin kapısına geldi.
Güvenlik kimlik istedi, içeri haber verdi.
Baba hafifçe boynunu büktü.
Evlat evi kapısı kapı oldu yine…
Asansörle yukarı çıktı.
Gelin kapıyı açtı — şık, bakımlı, telaÅŸlı.
— Baba keÅŸke haber verseydin… Ev dağılmasın ÅŸimdi.
Baba gülümsedi:
— Dağılmaz gelin kızım. Biz iz bırakmadan severiz.
Torunlar sarıldı.
Baba avuçlarına gizli lokum koydu.
gelin hemen uyardı:
— Åžeker yok baba, biz temiz besleniyoruz.
Baba bozulmadı,
sadece lokumu cebine geri koydu.
Hep yaptığı gibi susarak sabretti.
Titrek eli cebine gitti, yılların alışkanlığı…
“Gel kızım,” dedi,
“dedenden sana biraz harçlık.”
Küçük kız tam uzanacaktı ki
annesi başını iki yana salladı,
gözlerinde hem gurur hem acı:
Emekliler no kızım !
“Babacığım… olmaz.
Sen emeklisin…”
Küçük Kız annesine baktı, anlamaya çalışır gibi.
Sonra usulca dedenin elini çekti,
minik sesi titredi:
“Dede… biz emeklilerden para almıyoruz.”Bizim ihtiyacımız yok.
Dedenin eli havada kaldı…
Gülümsemek istedi, beceremedi.
Yüzündeki çizgiler bir anda
yılların değil, kırgınlığın izi oldu.
Başını okşadı torununun.
“Tamam güzel kızım…
Benim en büyük harçlığım
sizin yüzünüz olsun.”
Koltuk kenarına oturdu, tam yaslanmadı.
Masaya dokunurken parmaklarını bile hafifçe bıraktı.
Her yer pırıl pırıl…
Ama bir sıcaklık eksikti.
Torunlar masal istedi, anlattı.
Çocukların kirpikleri ağırlaşınca baba bir an dünyayı unuttu.
“İyi ki geldim,” dedi içinden.
Derken gelin kız saate baktı:
— Baba, misafirler geliyor. Biz hazırlanacağız.
Sen istersen yavaÅŸ yavaÅŸ…
Baba ayağa kalktı.
Ceketinin düÄŸmelerini ilikledi.
Yoluna doÄŸru yürüdü…
EÅŸiÄŸe geldi.
Durdu.
Sabır bitti, söz zamanı geldi.
Döndü, kızının gözlerine baktı:
— Kızım… Bizim ev küçük olabilir,
ama oraya gelen aç girmez, kırık çıkmaz, gönlü daralmazdı.
Kapım kilit bilmezdi.
Çaya haber verilmezdi.
Varsa paylaşılırdı, yoksa helâlleÅŸilirdi.
Kız sustu.
Onun susması bile gösteriÅŸliydi sanki.
Baba devam etti:
— Åžimdi evin büyük,
ama gönlün odam kadar daralmış gibi.
Sofran çeÅŸitli,
ama sohbetin eksik.
Kapın güvenlikle açılıyor,
ama iç huzurun kapalı.
Sonra yavaÅŸça ellerini arkasında baÄŸladı.
Derin bir nefes aldı.
Ve Ömer Hayyam’ın dörtlüÄŸünü usulca söyledi:
“Ne mutlu adı sanı bilinmeyene;
İpeklere, kürklere bürünmeyene.
Anka gibi iki dünyadan da geçip
Bu viranede baykuÅŸa dönmeyene.”
Gözleri hafif doldu, sesi titremedi:
Kapıdan çıkarken torun cama koÅŸtu, el salladı.
Baba, gözyaşını saklamak için başını önüne eÄŸdi.
Ve giderken Nazım’ın sözünü mırıldandı:
“YaÅŸamak bir aÄŸaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeÅŸçesine…”
Sonra kendi ekledi:
— Hür yaÅŸadım kızım…
Ama evlat kapısında misafir olmakmış en ağır tutsaklık.
Kapı kapandı.
Evin içi hâlâ parlaktı, ama artık soÄŸuktu.
Baba eski evine döndü.Ağır ağır merdivenlerden kendi evine çikarken iyi ki emekli maaşım var iyi ki Demirel mecbur etmiÅŸ bagkuru muhtaç deÄŸilim dedi. Telefon titredi.
Oğlu arıyordu.
Baba açtı, sesi hâlâ torunun sıcaklığıyla yumuÅŸaktı:
— Efendim oÄŸlum?
OÄŸlunun sesi sert deÄŸildi ama mesafeliydi,
birinin kulağına fısıldadığı cümleler gibi:
— Baba… iyi olmamis
Gelin üzülmüÅŸ.Yüzü düÅŸmüÅŸ.
“Herkesin yanında ders verir gibi konuÅŸtu” diyor.
Lütfen… bizim evde öyle konuÅŸma.
Ev bizim düzenimiz biliyorsun.
Kimseyi kırmak istemeyiz.
Baba durdu.
Sokağın serin sabahı, bir an nefes gibi yüzüne vurdu.
Dizinin bağı çözüldü sanki.
YavaÅŸça konuÅŸtu:
— Öyle mi demiÅŸ?
…Peki oÄŸlum.
Siz kırılmayın yeter.
Ben gelmem artık öyle ansızın.
Merak etmeyin…
Biz uzaktan severiz zaten.
Telefon kapandı.
Baba başını kaldırdı, gökyüzüne baktı.
Gözleri dolmadı…
Sadece içinden bir cümle geçti;
kimse duymadı, rüzgâr bile taşıyamadı:
“MeÄŸer ev büyüdükçe yürek küçülürmüÅŸ…”
Sonra bastonuna deÄŸil,
yılların emeÄŸine dayanmış bir adam gibi yürüdü.
Torun gülüÅŸü çınladı hafızasında.
Onun için eksilmeyecek,
geri çekilecek… ama küsmeyecek bir sevgiydi bu.
Çünkü o biliyordu artık:
En ağır kapı… evlat kapısıymış.
Ve en sessiz kırgınlık… babanınkı.
Ve o an sadece içinden geçti, dudakları kıpırdadı:
“Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin…”
Gerçek bir olaydan kurgulanmıştır.
Etiketler :
çekirdekinanç atakansönmez dersverenhikayeler hayatimdegisti telkincdcomtr telkincd